top of page

Kurabiye Canavarları


bir kurabiye canavarı

Hepimizin kendine özgü alışkanlıkları, huyları ve dürtüleri var. İç dünyamızda barındırdığımız bu duygu, düşünce ve davranış kalıplarının hepsi de maalesef ki bize hizmet etmiyor ve hatta bazıları oldukça zarar verici ve yıkıcı nitelikte. Duygularımızı altüst eden, zihnimizi bulandıran ve strese yol açan bu zihinsel alışkanlıkları birer kurabiye canavarı olarak düşünebiliriz. Herkesin kendine has her birinin ayrı bir karakteri ve ses tonu olan envai çeşit ve büyüklükte bir sürü kurabiye canavarı var. Bu aşırı suçlayıcı bir ses, kontrolsüz bir öfke patlaması, bir bağımlılık ya da bozuk plak gibi dönüp duran takıntılı bir düşünce ve buna eşlik eden olumsuz bir ruh hali olabilir. Kendi canavarlarımız iç dünyamızda büyük bir yer kaplıyor. Dolayısıyla onlarla nasıl bir nasıl bir ilişki içinde olduğumuz iç dünyamızı şekillendirmek açısından ciddi bir öneme sahip.


Bir kurabiye canavarı peydah olduğunda çoğunlukla verdiğimiz ilk tepki hemen ona bilinçsizce kurabiyeleri (yani dikkatimizi, ilgimizi, yaratıcı gücümüzü ve enerjimizi) vermek oluyor. Bunu yaptıkça o canavar daha da semirmeye ve büyümeye başlıyor. Bazen de tam tersi yönde bir yaklaşımla o kurabiye canavarıyla savaşa giriyor ve onu bastırmaya çalışıyoruz. Bu sefer de canavarımız bir varlık amacı kazanıp daha da bilenmeye ve farklı stratejiler geliştirmeye başlıyor. Asıl yapmamız gereken şey ise sevgili canavarımızla (mesafeli bir şekilde) dost olmak, ona şöyle bir kulak verip söylediklerini dinlemek, onu anlamaya çalışmak ama kurabiyeleri kendimize saklamak. Onunla savaşmak yerine şefkat ve anlayışla yaklaştıkça aslında canavarımızın o kadar da korkunç olmadığını görebiliriz (o yüzden kurabiye canavarı ya!). Müdahale etmeden farkındalıkla gözlemledikçe, çoğunlukla gerçeklikten uzak kalan düşünce ve duygularımızın nasıl hızla gelip geçtiğine de tanıklık edebiliriz. Onların göründükleri kadar ürkütücü olmadıklarını gördükçe ve geçici doğalarının farkına vardıkça, kendi hoş olmayan duygularımızı deneyimleme kapasitesini de geliştirebiliriz. Aradığımız yaklaşım ne bu artık bize faydası dokunmayan hikayeyi beslemek ve peşinden sürüklenmek ne de onunla savaşmak, bastırmak ve görmezden gelmek. Ancak bir gözlem mesafesinde farkındalıkla, anlayışla ve tepki vermeden izledikçe takıntılı duygu ve düşüncelerimizi ehlileştirebiliriz. Zihnimizde aynı hikayeleri tekrar tekrar anlatmayı bırakıp canavarları beslemeyi kestiğimizde, onlar da aç kalıp ortalıktan yavaş yavaş kaybolurlar.


Kurabiye canavarlarımızın ne zaman ortaya çıkacağını kontrol edemeyiz. Ama ortaya çıktıklarında kendi kendilerine etrafta biraz takılmalarına ve zamanı gelince de gitmelerine izin verebiliriz. Canavarlarımızın hayatta kalabilmek için kurabiyeye gereksinimi var ve kurabiyelerin kontrolü de bizim elimizde. Her isteyene kurabiye vermek zorunda değiliz. Bizden çok yüz bulamayan canavarlar da zamanla zayıflamaya, bizi daha az ziyaret etmeye, sonra da ortadan kaybolmaya başlayacaktır. Hem bu şekilde kurabiyelerimiz de doğru yerlerde kullanılmak üzere bize kalmış olur.


Etiket ile ara

Blog yazılarını, eğitim ve etkinlikleri 

takipte kalmak için listeye kaydolun.

atha yoga-anushasanam

©2024

bottom of page